Hayırsızada, Türkiye’nin Marmara Denizi’nde, İstanbul’a bağlı Prens Adaları olarak bilinen adalar grubunun bir üyesidir. Resmi adı Sivriada olan bu ada, tarih boyunca çeşitli dönemlerde farklı amaçlarla kullanılmıştır
Sivriada, Prens Adaları’nın en küçüklerinden biridir ve adını, üzerinde bulunan keskin ve sivri kayalıklardan alır. Adanın tarihi, Bizans dönemine kadar uzanır. Bizans İmparatorluğu döneminde, ada özellikle dini ve askeri amaçlarla kullanılmış, burada manastırlar ve askeri yapılar inşa edilmiştir. Orta Çağ boyunca ada, manastırların ve inziva yerlerinin bulunduğu bir yer olarak bilinmiştir.
SİVRİADA’ DAN HAYIRSIZADA’ YA
1910 yılında İstanbul, büyük bir kentsel dönüşüm sürecine girmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme çabaları doğrultusunda, şehir planlaması ve düzenlemesi önemli bir konu haline gelmişti. Sokaklarda serbestçe dolaşan köpekler hem güvenlik hem de hijyen açısından sorun olarak görülüyordu. Bu dönemde, sokak köpeklerinin şehirden uzaklaştırılması kararı alındı ve bu kararın uygulanması büyük bir trajediye yol açtı.
Sürgün Kararının Alınması
İstanbul’da sokak köpekleri, uzun yıllar boyunca şehrin doğal bir parçası olarak kabul edilmişti. Ancak II. Meşrutiyet’in ilanından sonra, Batılı tarzda bir şehir düzeni oluşturma çabaları arttı. Bu kapsamda, sokak köpeklerinin şehirden uzaklaştırılması gerektiği düşünüldü. Dönemin belediye yönetimi, sokak köpeklerini toplama ve onları şehir dışına çıkarma kararı aldı.
Sürgün Operasyonu
1910 yılında, belediye ekipleri İstanbul’un çeşitli semtlerinde sokak köpeklerini toplamaya başladı. Yaklaşık 80,000 köpek toplandı ve teknelerle Sivriada’ya (Hayırsızada) taşındı. Köpekler adaya getirildiklerinde, açlık ve susuzlukla karşı karşıya kaldılar. Ada, bu kadar büyük bir hayvan popülasyonunu besleyecek kaynaklardan yoksundu.
HAYATTA KALMA MÜCADELESİ
Adaya bırakılan köpekler, hayatta kalmak için büyük bir mücadele verdiler. Ancak ada, yiyecek ve su kaynakları açısından son derece kısıtlıydı. Köpekler kısa süre içinde açlık ve susuzluk nedeniyle ölmeye başladı. Adaya bırakılan köpeklerin çığlıkları, yakındaki yerleşim yerlerinden bile duyulabiliyordu ve bu durum halk arasında büyük bir infiale neden oldu.
Köpeklerin sürgünü, İstanbul halkı arasında büyük bir tepki yarattı. Halk, bu trajediyi büyük bir üzüntü ve öfke ile karşıladı. Dönemin gazeteleri de bu olayı geniş bir şekilde haberleştirdi ve kamuoyunun dikkatini çekti. Olay, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşme çabalarının insan ve hayvan hakları açısından ne kadar büyük bir bedel ödeyebileceğini gösteren bir örnek olarak tarihe geçti.
Köpeklerin Sivriada’ya sürgün edilmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde yaşanan en büyük hayvan hakları ihlallerinden biri olarak tarihe geçti. Bu olay, sadece hayvanseverler arasında değil, geniş bir kitle tarafından da büyük bir üzüntü ile karşılandı ve uzun süre hafızalardan silinmedi. Sürgünden sağ kalan köpekler ise, adada doğal yaşamın bir parçası haline geldi.
Hayırsızada’nın bu trajik tarihi, günümüzde hayvan hakları mücadelesi için önemli bir sembol haline gelmiştir. Olay, sokak hayvanlarının korunması ve haklarının savunulması konusunda duyarlılığın artırılmasına katkıda bulunmuştur. Hayırsızada, İstanbul’un tarihi ve kültürel mirası içinde, hayvan hakları açısından önemli bir ders niteliği taşımaktadır.
EDİTÖRÜN NOTU: Son günlerde sık sık bu olayı araştırırken buluyorum kendimi. Dile kolay 80.000 candan bahsediyoruz. En çok da uzaktan gelen bu acı inlemeleri duyduğumu ve hiçbir şey yapamadığımı hayal ediyorum istemsizce. Avrupa kentlerine olan özentinin hayvan katliamına önayak olduğu düşüncesi, bu yazıyı okuyan tüm vicdan sahiplerinde benimle aynı duyguları uyandırdığını düşünüyorum. Üstelik örnek aldıkları Avrupa’ nın kedi popülasyonun azalması dolayısıyla vebadan kırılıp geçtiği gerçeğini görmezden gelerek, bunun yapılmış olması insanoğlunun iflah olmayacağı ve her seferinde daha büyük katliamlara sebep olacağı gerçeğini vuruyor yüzümüze.