Annemin adı “Bahar”, hayatı “Sonbahar”.
Kanser, annemi benden aldı. Onu kaybedeli tam üç yıl oldu… Yokluğuna alışıyor muyum, bilmiyorum. Sabahları herkes gibi kalkıp okula gidiyorum, arkadaşlarımla şakalaşıyorum, bazen dolaşmaya çıkıyorum. Hatta bazen gülüyorum da… Ama sonra aklıma sen geliyorsun, anne. Birden duruyorum, etrafımda derin bir sessizlik çöküyor. Seninle dolu olan anılar zihnimde canlanıyor. Kalbimin en derinlerinde sakladığım o güzel melek annem, seni nasıl unutabilirim?
Son gününe kadar bir an yanından ayrılmadım. Ama içimde o kadar çok şey birikti ki… Bir gün sinemaya gitmek istediğinde, seni kırdım. “Bensiz gidemezsin!” diye kavga çıkardım, oysa sen hastaydın. Yalnız kalamazdın, bayılmandan, yardıma ihtiyaç duyacağından korkuyordum ama bunu sana söyleyemedim. Korkularımı hiç bilmedin. O günkü huysuzluğum, seni koruma çabamdı ama sen bana kızmıştın, çünkü çocukça davranışımı anlamadığını düşündün.
Sen daha 29 yaşında, gencecik bir kadındın. Rahim kanseriyle savaşırken bile hep güçlü durdun, sürekli çalıştın, benim için koşturdun. Güzelliğinle, zarafetinle, hayatın yükünü omuzladın. Ve içinde babama olan o derin özlem vardı, biliyordum. Sadece Sevil teyzemle paylaşırdın bu sırrını, anneannemden korkmasan koşarak gitmek isterdin babama. Biliyordun, babam seni bekliyordu, umutla…
Hep gidenin ardından ağlanır ya, peki ya kalanlar?
Anne, seni o kadar çok özlüyorum ki… Adı “Bahar”, ömrü “Sonbahar” olan güzel annem, seni toprağa verdiğim günden beri içimde bir boşluk var. Artık her şeye ağlıyorum. Sebepsiz gibi görünen gözyaşlarımın asıl sebebi sensin. Doktorlar “psikolojik” diyor ama bilmezler, anneme ağlıyorum her seferinde…
Babam mı? O da üç yıldır bir ölüye aşık. Kendi acısıyla başa çıkmaya çalışıyor, beni anlaması zor. Kendini iyileştirmeye çabalarken, ben de bir köşede büyüyorum ama ne hüzünlerimi görüyor ne sevinçlerimi. Kızmalı mıyım ona, yoksa anlamaya mı çalışmalıyım, bilmiyorum. Bir duygu belirtisi yok ki ona sarılayım ya da kızayım…
Anne, ben büyüyorum. 16 yaşındayım artık ve âşık bile oldum. Sensizlik şimdi daha zor. Anneannem sert, senin yokluğunun acısını benden çıkarıyor, nedenini bile anlamadan. Tek sığındığım yer Sevil teyzem. Onun yanına kaçıyorum bazen, seninle babamın aşkını dinliyorum ondan. “Dünyada kalmayan bir aşktı onlarınki,” diyor, derin ve yarım kalmış bir hikaye gibi. Babamın yazdığı günlüğü bana verecekmiş ama henüz hazır değil, anılarından kopmaya…
Güzel annem, seni çok özlüyorum.
Artık kendi kendime yetmeyi öğrendim ama yine de seni özlüyorum. Odamın bir köşesinde saklanıp sessizce ağlıyorum bazen, çünkü anneannem anladığında acımın da hesabını soruyor benden. “Seni ben öldürmüşüm,” diyor… Keşke ben doğmasaydım da sen hayatta olsaydın, diyorum bazen.
Biliyor musun anne, çok âşık oldum. Bu benim ilk aşkım. Onunla evlenme hayalleri kuruyorum. Keşke yanımda olsan, ilk aşkımı sana anlatsam, heyecanımı seninle paylaşabilsem… Ama sen çok erken gittin. 29 yaş ölüm için çok ağır be anne. Bana anlatman gereken o kadar çok şey vardı ki… Şimdi hepsini kendi başıma öğrenmek zorundayım.
Sana söz verdiğim gibi güçlü olmaya çalışıyorum ama itiraf etmeliyim, duramıyorum anne. Gözyaşlarım hiç durmuyor. En büyük tesellim bir gün seninle cennette buluşmak… Melek annem, seni her geçen gün daha çok özlüyorum.