Hem karanlık, hem ıssız yol korkularını körüklüyordu ama ikisi de çok kararlı adımlarla yürümeye devam ediyorlardı. Alacakaranlık yerini kızıl ışıklara bıraktı. Şehrin belli belirsiz silüeti belirmeye başladı. Yarım saat daha dayanabilirlerse bir araba bulabilirlerdi. Düşe kalka, korkudan attıkları hafif çığlıklarla şehre adım attılar. Ellerindeki değerli eşyaları satabilecekleri bir kuyumcu aradılar ama bunun için daha çok erkendi. Farkında olmadan Angela’nın dükkanının vitrinini hayran hayran izlediler ve sonunda bekledikleri an geldi. Umdukları kadar para alamamışlardı ama yolculuk için yeterli olur diye düşündüler. Bir iki tane de çörek alıp onları götürecek bir arabacı aramaya başladılar. Şansları çok iyiydi ki kısa sürede oraya mal almaya gidecek olan bir arabacıyla anlaştılar. Yolcu arabası değildi ama konforlarını düşünecek zamanları da yoktu. Arabaya bindiler ve Galler’e doğru yola koyuldular.
Sophie kızlarının ortada olmadığını ancak öğleye doğru farketti. Ne evin içinde ne evin dışında yoklardı. Başka zaman olsa bu durum onu çıldırtabilirdi ama kendini hiç iyi hissetmiyordu. Yemek hazırlamaya bile hali yoktu birkaç elma ile midesini doldurdu. Kızları da onu terk etmişti. Nereye gidebilirlerdi? Yada birileri ile kaçmışlar mıydı bilmiyordu. En iyisi şehre inip Harry’i bulup ondan yardım istemesiydi. Aslında bu onu görmek için iyi bir fırsattı. Hazırlandı. Arabası ya da atı olmadığı için yürüyerek gitmek zorundaydı. Yolculuk pelerinini üzerine aldı ve yola çıktı. Yolculuk tahmininden uzun olacaktı ve şimdiden nefesi kesilmeye başlamıştı. Yolun geldiği kısmını bir araba görme umuduyla kontrol etti ama umduğunu bulamadı. Yürümeye devam etti.
Ava ile Mia’nın yolculuğu çok sancılı geçiyordu. Arabanın içine sinmiş kan kokusu nefes almalarını neredeyse imkansız kılıyordu. Bunca arabanın içinde bula bula et arabasını mı bulmuşlardı. Aldıkları çörekleri yemek şöyle dursun düşüncesi bile midelerini bulandırıyordu. Az kaldığına dair ümitleri saatler geçtikçe artıyordu. Ve arabacının inmeleri gerektiğini söyleyen cümlesini duyduklarında hızla dışarı fırladılar. Temiz havayı çekebildikleri kadar içlerine çektiler. Öyle ki başları dönmeye başlamıştı. Yürüyecekleri yol bile umurlarında değildi. Bir süre sonra hatırladıkları kulübeyi biraz daha yıkık ve pis bulmaları dışında aynı buldular. Koşarak içeri girdiler babaları yemek yiyordu. Onları görünce tanımadı. İyice inceleyince kızlarının ona sarılması esnasında olmuştu bu ağlayarak o da kızlarını sımsıkı sardı. Noah kızlarını tekrar gördüğüne inanamıyordu. Onların bu kadar büyüdüğüne de inanamıyordu. İkisi de genç kız olmuşlardı hatta belki evlenmişlerdi bile. Neyse neydi kızlarına tekrar sımsıkı sarıldı ve Tanrı’ya dua etmeyi sürdürdü.