Metropol yaşamın teknolojik getirileri, içsel yolculuğumuzu imkansız hale getirmeye başladı. Düşüncelerimize, isteklerimize, gerçek gereksinimlerimize yönelmemiz ihtiyaçmış gibi hissettirilen araçların gölgesinde kalmaya devam etti. Öyle ki huzur veren kuş cıvıltıları doğada fazlasıyla bulunurken, onların doğal ortamlarını yapılarla değiştirip barınamaz hale getirdik ve eksikliklerini hissedip telefonlardan, bilgisayarlardan dinlemeye başladık. Yani ruhumuz doğala dönmek için çığlıklar atarken biz onu yine yapayla idare etmeye zorladık.
Ruh yaratılış gereği olması gerekenleri size ihtiyaç sinyalleriyle hisettirmeye çalışır. Kimi insan bunu gerçek anlamda hisseder. Çevrenizde duyduğunuz “işi bırakıp küçük bir kasabaya yerleşmek istiyorum” ya da büyük şehir gürültüsüne, trafiğe dayanamıyorum sahil kasabasında bir kafe açacağım” cümleleri ruhunun gönderdiği titreşimleri doğru algılayan kişilere aittir.
Hayat pahalılığı, sorumluluklar bu sinyalleri geri plana itse de içsel bir dönüş mutlaka gerçekleşecektir. Emekli olanların yazlık hayalleri de bununla ilgilidir.
Ruh açık sözlüdür ne istediğini net bir şekilde belli eder. Fakat zihnimiz onun söylediklerini manupule etme konusunda oldukça başarılıdır. Ruh ve beden birliğini sağlamamız zihnimizi yönetmemizle ilgilidir. Eğer zihnimizi dış faktörlere bağımlı hale getirirsek bir noktadan sonra stres ve yorgunlukla baş edemez hale gelmemiz kaçınılmazdır. İşte bu konuda meditasyon devreye girer. Zihin, ruh ve beden bu meditasyon esnasında birbirleri ile kilitlenir ve bütün haline gelir. Sağlıklı düşünme ve ihtiyaçları yönetme konusunda daha sağlıklı kararlar almamızı sağlar.
Yani ruh bize doğa, zihin ve bedenle bütün olmamızı mümkün olduğunca öyle kalmamızı sağlar fakar biz dış faktörlere bağımlılığımız nedeniyle daha çok şeye ihtiyaç duyuyormuş gibi algılarız.
Bu denklem sağlam kurulduğu taktirde kendini tanımak ve doğru adımlar atmayı sağlar.